Metin AYDEMİR, Tarihçi-Yazar, Tarih Öğretmeni (Y.L.), Türkiye Cumhuriyeti
ÖZET
Gagauz Türkleri gönümüzde Moldava Cumhuriyeti çoğunlukta olmasının yanında Gagauz Yeri Özerk bölgesi olmak üzere Bulgaristan, Ukrayna, Romanya, Yunanistan ve Türkiye’de yaşayan büyük bir kesimi Ortodoks Hrıstiyan olan Türk Milleti’dir. Bu kadim Türk halkı çeşitli bölgelerde dağınık olarak yaşamasından ötürü yüzyıllarca kimliklerini ve kültürlerini koruma mücadelesi vermiştir. Dinleri farklı olsa da kendileri tarih boyunca Türk olup buna göre Türk kültürüne göre yaşamaya büyük özen göstermiştir. Bu makalemizde Gagauz Türkleri’nin milli kimlik ve anlayışlarının ve mücadelelerinin nasıl olduğu hakkında bilgiler verilecektir.
РЕЗЮМЕ
Значительная для наших гагаузских турок Молдавская Республика Болгария, включая автономную область Гагауз Ери, помимо того, что она составляет большинство, Украина, Румыния, Греция и значительная часть православных христиан, проживающих в Турции и турецкой нации. Эти древние тюрки веками боролись за сохранение своей идентичности и культуры из-за того, что они проживали в разных регионах. Хотя их религии разные, они были турками на протяжении всей истории, и, соответственно, они очень старались жить в соответствии с турецкой культурой. В этой статье будет дана информация о национальной идентичности, понимании и борьбе гагаузских тюрков.
GİRİŞ
Gagauz kelimesi; Gök Oğuz’dan gelmiştir. Gagauz Türkleri; Oğuzların boyundan geldikleri bilinmektedir. Gagauzlar Ogurlar (Onogur) ve Oğuzlar (Onoguz) olmak üzere ana iki dala ayrılmış olan Türk boylarından, Onogur Türk boyları yerleşim/yayılım bölgesi içerisinde olup da, (Tatarlar, Kıpçaklar, Bulgarlar v.d.), Ogur olmayan, Oğuz boylarının alt kümesidir. Gagauzlar’ın Balkanlara ve (Aşağı) Ukrayna’ya göç tarihi konusunda ise biz tarihçiler tarafından özellikle de 11. yüzyılı işaret etmekteyiz. 11. yüzyılda Asya’dan, Balkanlara göç ettikleri, Peçeneklerle aynı soydan geldikleri ve Uz (Oğuz) Türkleri’nden oldukları tarihten bilinmektedir.
Esasen Gagauzlar, Moldova Cumhuriyeti’nde, Gagauzeli adında özerk bir yönetime sahiptirler. Buradaki Gagauzlar’ın sayısı 200.000 dolaylarındadır. Ayrıca Gagauzlar; Dobruca (Kuzeydoğu Bulgaristan), Besarabya (Ukrayna) ve dağınık olarak Bulgaristan’ın dağlık bölgelerinde yerleşiklerdir ve de sayıları bilinmemekle birlikte,Yunanistan’ın kuzey kesimlerinde de Torbeş/Pomaklar yaşadıkları bölgeler çevresinde de Gagauzların varlığından bahsedilmektedir. Osmanlı döneminde, Osmanlı İmparatorluğu sınırı içerisinde yer alan Gagauzlar’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte de Türkiye ile sıkı ilişkilerinin devam ettiği görülmüştür. Gagauz Türkleri; günümüzde Moldova Cumhuriyeti’nde, Gagauz Özerk Devleti’nde ve kuzeydoğu Bulgaristan’da ve Ukrayna’da yaşayan, Hristiyanlık inanışından olan bir Türk topluluğudur. Gagauzlar’ın çoğunluğu Ortodoks mezhebine bağlıdır. Ancak Ortodoks olmayan bir kısım Gagauz da vardır. Ortodoks olmayan Gagauzlar; Katolik ve Subbotnik, Avengelistlerden oluşmaktadır. Subbotnikler domuz eti yemez ve şarap içmezken, bir kısım Ortodoks Gagauzun da domuz eti yemediği ve ayrıca bir kısmında erkek çocuklarda sünnet gibi etkinliklerin de olduğu bilinmektedir [1].
1780’li yıllarda ilk Gagauz göçleri; Osmanlı-Rus Savaşları’nın başlamasına değin yüzyıllardır Dobruca’da, denize yakın coğrafyalarda yaşamış olan Gagauzlar’ın ilk göç hareketleri başlamıştır. Dobruca’dan çok zor şartlar altında Basarabiya’nın verimsiz topraklarına yerleşmeye başlayan Gagauz Türkleri’nin göçleri 1828 yılına kadar devam etmiştir.
1818 yılına gelindiğinde Basarabiya; Rus Çarlığı’nın toprağı haline gelmiştir. Yoksul bir topluluk olan, köylerde ağır hayat koşullarında yaşayan Gagauzlar, yüzyıllar boyunca ana dillerini korumuş ve kullanmışlardır. Gagauzlarda gelenek ve göreneklere bağlılık bugün de son derece güçlüdür. Sovyetler Birliği öncesi dönemde eğitimli ve Rus dilini bilen Gagauz Türküsayısı son derece azdı. Okullarda dersler daha çok din ağırlıklı idi ve öğretim dili eski Slavcaydı; bununla birlikte Gagauzlar Balkanlar’dan Besarabya’ya göç ederken yanlarında Karamanlıca din ve dua kitaplarını da getirmişti. Bazen kiliselerde Karamanlıca dualar da ediliyordu. Karamanlıca kitaplar bugün dahi bazı Gagauzların şahsi kitaplıklarında bulunmaktadır. Gagauz tarihçisi S. Kuroglu konuyla ilgili olarak şöyle demektedir: ‘‘Kiliselerde eski Rusça dualar okunurken Gagauzlar sıkılıp esniyor; ancak Karamanlıca duaları büyük merakla dinliyormuş.’’ Rus Çarlığı döneminde Gagauzlar’ın eğitim imkânlarının ve bilim insanlarının bulunup bulunmadığı hususunda pek bilgi yoktur. İlk Gagauzca gazete 1908 yılında Basarabiya’da din adamı Mihail Çakır’ın çabaları sayesinde yayımlandı. Gagauzlar ‘‘Hakikatin Sesi’’ adlı dini içerikli bu gazete ile ilk defa bu yılda konuştukları dilin yazılı sürümünü gördüler. Çarlık Rusyası döneminde Gagauzca yazılar Slav harfleriyle yazılıyordu. Bu durum 1918 yılına kadar sürdü.
1918 yılında ise Basarabiya, Romanya Krallığı’na egemenliği altına girdi. Bu dönemde Mihail Çakır araştırmalarını ‘‘Besarabiyalı Gagauzların İstoriyası’’ (1934) adı ile yayımladı. Çakır; Gagauzca dualar, Romence-Gagauzca (Türkçe) sözlük ve bir dizi başka eserlerini Latin harfleriyle yazımına uygun biçimde kaleme almıştır. Gagauzlar 1944 yılına kadar Romanya Krallığı’nın egemenliği altında yaşadılar. 1918-1944 arasında Gagauzlar’ın süratle Romen dilini öğrenmeleri amacıyla sokaklarda dahi Gagauz Türkçesi konuşmak yasaklanmıştı; bu yasağı ihlal edenlere, yani Gagauzca konuşanlara ceza veriliyordu. Okullarda eğitim ve öğretim dili bütünüyle Romence olmuş. Gagauz Türkçesi yalnızca ev dili haline gelmişti [2].
Gagavuz Türkçesi; bulundukları bölge nedeniyle, Slav ve Romen dillerinin etkisine maruz kalmakla birlikte çok büyük ölçüde Türkiye Türkçesine yakındır. Ağız olarak da Balkan Türkçesi ağzına benzer. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Gagauzlar’ın sorunlarını çözmek üzere, Cumhuriyetin ilk yıllarında, Türkiye’den görevliler gönderdiği de bilinmektedir. Bu yakın ilişkiler, günümüzde de, hem Gagauzeli Özerk Yönetimi ile ve hem de Gagavuzeli’nin içinde yer aldığı Moldova Cumhuriyeti ile devam etmektedir [3]. Türkiye Cumhuriyet’inin ilk yıllarında Türkiye’de okumaya gelen Kamil Gökoğuz’un öyküsünü, ailesinin geriye kalan fertlerini bulmayana çalışan oğlu Metin Gökoğuz kaleme aldı. Yıl 1931, Hamdullah Suphi Tanrıöver Türkiye’nin Romanya büyükelçisi göreviyle Bükreş’te bulunmaktadır. Sık sık çevreyi tanımak için çıktığı gezilerde, bazı insanların Türkçe konuşmasını dikkatini çeker ve bu kişilere kim olduklarını sorar. Onlar da kendilerinin Gökoğuz (Gagauz) olduklarını ve Basarabya’da yaşadıklarını anlatır. Hamdullah Suphi Bey; hemen Basarabya bölgesine gider, oradaki köy ve kasabaları ziyaret eder. Gördüklerinde, duyduklarında çok memnun kalır ve Türkiye’ye döndüğünde bu durumu Mustafa Kemal Atatürk’e anlatır. Hamdullah Suphi Bey Gagauzlar’ın 200 -250 bin kişi olduklarını ve çalışkanlıklarının dikkat çektiği Atatürk’e anlatır. Bu insanların Trakya bölgesine yerleştirilmesini teklif eder. Atatürk; Hatay meselesi nedeniyle ikiye bölünmemek gerektiğini belirtmiş ve “Hatay’ı halledelim sonra onları Trakya’ya yerleştirelim. Ancak sen oradan öğrenci getir, onları Edirne Muallim Mektebi’ne yerleştirelim. Öğretmen olsunlar, köylerinde ve kasabalarında eğitim versinler. Türkiye’ye geldiklerinde kolayca adapte olur zorluk çekmezler” demiş. Hamdullah Suphi Tanrıöver Romanya’ya döndükten sonra Atatürk’ün direktifi doğrultusunda çalışmalara başlar. O dönemde Kongaz Belediye Başkanı olan büyük amcam Vasili Mutişor’un Kongaz’dan gönderdiği 25 öğrenci arasında küçük kardeşi Georgi Mutişor (babam) da vardı. 1936 yılında Edirne Erkek Öğretmen Okulu’na başlayan Georgi Mutişor’ Hamdullah Suphi Bey tarafından Kamil Gökoğuz adı verilir. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve Romanya’ya Rusların saldırmasıyla birçok öğrenci memleketlerine geri döner. Ama babam okul müdürünün engellemesi sayesinde Romanya’ya gitmez. Hatta o dönemde okul müdürü, okula gelen Sovyetler Birliği ve Romanya büyükelçilik yetkililerinden babamı saklar ve “onun savaşmak için Romanya’ya kaçtığını söyler. İki abisini Ruslara karşı verilen savaşta kaybeden babam, ailesinin Kazakistan’a ve akrabalarının da Sibirya’ya, Ukrayna’ya sürüldüğünü öğrenir. Artık onun memleketinde yanına gideceği hiçbir tanıdığı kalmamıştır. 1940 yılında okuldan mezun olan babam, İstanbul’a gelmiş orada annemle evlenmiş sonra da Anadolu’da öğretmenlik mesleğine başlamış. Ankara Kalecik’te Çiftlik Köyü’nde öğretmen olarak askerliğin yapmış. Daha sonra sırasıyla Sinop Gerze’de Gürsufet Köyü’nde, Boyabat Cuma Köyü’nde ve yine Boyabat’ta Dumlupınar İlkokulu’nda öğretmenlik yaptı. 1965 yılında İstanbul’a geldiğimizde babamla birlikte Hamdullah Suphi Bey’i ziyaret ettik. Aksaray Horhordaki konağına ziyarete gittiğimizde kendisi çok hasta olmasına rağmen benimle ve kardeşimle yakında ilgilendi. Zaten bir yıl sonra da Hamdullah Suphi Bey vefat etti [4]. Atatürk, Tanrıöver’den söylemlerinde ve yazılarında yoğun olarak yansıttığı Türkçülüğünü eylemlerinde de göstermesini istemişti. Gagavuz Türkleri ile yakından ilgilenen Atatürk, yeni Romanya Büyükelçisi’nden bu ülke sınırları içerisindeki Gagauz, Tatar Türkü ve Osmanlı bakiyesi Türklerin, kendi kültür ve kimliklerini korumaları için çalışmasını istedi. 1930’lu yılların sonuna doğru, Atatürk’ün emriyle, o dönemde topraklarının önemli bölümü Romanya sınırları içinde olan Gagavuzlara 80 ilkokul öğretmeni gönderilmişti. Çoğunluğu Köstence ve Mecidiye’deki Türklerden oluşan ve bir kısmı da Türkiye’den gönderilen bu öğretmenler, İkinci Dünya Savaşı başlangıcına kadar Gagauzlar’ın yaşadıkları bölgelerde görev yaptılar. Savaşın başlamasıyla bu öğretmenlerin bir kısmı geri döndü. Görevi kutsal bilip dönmeyen öğretmenler ise, Kızılordu’nun Gagauz Yeri’ni işgal etmesiyle Sovyetler tarafından ‘‘Türk casusu” olmakla suçlanıp 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Stalin’in ölümüyle çıkarılan afla bırakılan bu öğretmenlerden yalnız biri geri dönebildi. Bu öğretmenin adı, Ali Kantarelli idi.
Kendisi de bir Kırım Türkü olan Necip Hablemitoğlu; Türkiye dışındaki Türk topluluklarının yakın tarihi ile ilgili çalışmalar yapmış, Orta Avrupa ve Balkanlar’daki Türk eserleri, Türk boyları ve Türk şehitlikleri konularında saha çalışmaları yürütmüştü. Necip Hablemitoğlu, 1995-1996 yılları arasında Birleşmiş Milletler’in UNDP projesi kapsamında Gagauzya’ya giderek, Gagauz Türkleri’nin Lâtin alfabesine geçişi çalışmalarına katıldı ve danışmanlık hizmeti verdi. Hablemitoğlu, bu görevi sırasında Atatürk tarafından Gagauzya’ya gönderilen öğretmenleri keşfetti ve bu konuda yaptığı çalışmalarını ”Kemâl’in Öğretmenleri” adıyla yayınladı. Ali Kantarelli’yi Gagauz topraklarında yetiştirdiği öğrencilerinden dinledi. Atatürk’ün öğretmeni Ali Kantarelli, çok sayıda Gagavuz Türkü’ne Türkçe öğretmiş,sonradan önemli görevlerde bulunacak olan öğrencilerine Türkçe sevgisini ve Türklük bilincini aşılamıştı. Örneğin; Necip Hablemitoğlu’na Ali Kantarelli öğretmen hakkında bilgi veren öğrencisi Nikolay Babaoğlu, Moldova Yazarlar Birliği Başkanı ve Milli Eğitim Bakan yardımcısı olarak görev yapmıştı. Necip Hablemitoğlu,1995-1996 yılları arasında Birleşmiş Milletler görevlisi olarak bulunduğu Gagavuz Yeri’ndeki araştırmalarını topladığı Kemâl’in Öğretmenleri’nde şu satırları yazmıştı: ‘‘Ukrayna’nın Moldova sınırındaki Bolgrad kasabasının Ortodoks mezarlığında bir Türk’ün yattığını hiç biliyor muydunuz? Bu bakımsız, unutulmuş, üzerini otlar bürümüş kabirde, bir dönemin bilinmeyen târihinin, koşulsuz vatanseverliğin gömülü olduğunu yaşlı bir Gagauz’un şu ifadesinden çıkarırsınız: ‘Burada Kemâl’in üüredicisi (öğretmeni) yatıyor!..’ ‘Kemal’in Askerleri’nin (Kuvây-ı Milliyeciler) bu ülkeyi kurtardığını bilirsiniz. Bilirsiniz de, ‘Kemâl’in Öğretmenleri’nin, Türkiye’den bin küsür kilometre ötede ne aradığını bilemezsiniz. Oysa, başınızı biraz çevirip, bugün Gagauz Bölgesi’nde KGB, CIA, KIP, BND, MVR görevlilerinin, Rus, A.B.D., Alman, Bulgar, Yunan ve hatta Norveç uyruklu Türkolog, gazeteci, ‘serbest araştırmacı’ ve papazların, bahâi ve protestan misyonerlerinin ne aradığını araştırırsanız, Atatürk’ün de onu aradığını saptarsınız. Kısaca, Türkiye’nin ‘ön bahçesi’nde, bir başka ifadeyle terk etmek zorunda kaldığımız eski vatan topraklarında ağırlığını artırmaya çalışan Atatürk’ün, bu çabaya diğer ülkelerden en az 60 yıl önce başladığını görür, ileri görüşlülüğüne hayran kalırsınız.” [5].
SONUÇ
Yaptığım sözlü, yazılı ve saha araştırmalarına da dayanarak ve mevcut dilbilimsel, kültürel bütün veriler, Gagauzların bir Türk halkı olduğunu aynı zamanda Türk kültürünü günümüzde dahi özgün bir biçimde yaşadıklarını kanıtlamaya gerek duyulmayacak kadar sağlamdır. Başka halklarla aynı coğrafyada yaşıyor olması dillerinde o halkların kelimeleri ve kültürlerinin, etkileşimden ötürü, izleri olması doğaldır.
KAYNAKÇA
1. http://www.gagauzya.com/gazete/haber1.pdf Erişim tarihi: 10.09.2020.
2. Güllü Karanfil, Yakın Tarihten Bugüne Gagauzların Dili: Genel Bir Bakış, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/305228 Erişim tarihi: 15.12.2020.
3. Necdet Ertuğrul, Gagauz Dostluk Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı, çalışmamızda yazılı kaynak taraması dışında Necdet Ertuğrul ile konuşularak Gagauz Türkleri hakkında bilgi alınmıştır.
4. Metin Gökoğuz, çalışmamızda yazılı kaynak taraması dışında Metin Gökoğuz ile konuşularak Gagauz Türkleri hakkında bilgi alınmıştır.
5. http://www.gagauzya.com/necip-hablemitoglundan-kemalin-ogretmenleri/ Erişim tarihi: 20.09.2020.