Kurtuluş Savaşı Kahramanı Papa Eftim’le birlikte adı anılan İstanbul Karaköy’de bulunan Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin öyküsünü, çoğumuz kulaktan dolma biliriz ya da fısıltı gazetesiyle her tarafa yayılan yalan yanlış iftiraları gerçek kabul ederiz.
O halde hafızalara “Türklerin cemaatsiz patrikhanesi” ya da “Bir aileye; Erenerollara tahsis edilen kiliseler” olarak kazınan, üzeri sislerle kaplı tarihin günümüze değin ulaşan öyküsünü hep birlikte hatırlayalım mı?
İstanbul Karaköy’de bulunan Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni hepimiz Yunanistan’a karşı Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Türklerin tarafını seçen Papa Eftim’e Atatatürk’ün bir hediyesi olduğunu düşünürüz.
Oysa gerçek çok farklı.
Anadolu’da ana dili Türkçe olan Hiristiyan varlığının tarihi 7.yy’a değin uzanmaktadır. Roma imparatorları tarafından hiristiyanlığı kabul eden Türkler, Anadolu’da boş topraklarda tarım yapmaları ve saldırılara karşı bölgeyi korumaları için yerleştirildiler. Roma imparatorlarının Peçenek, Kıpçak-Kuman, Avar ve Oğuz boylarına mensup Türkler’e tahsis ettiği Anadolu toprakları, hepimizin bildiği gibi islamiyetin doğmasıyla birlikte Arap akınlarına maruz kalmaya başladı. Ardından Türkler’in de islamiyeti kabul etmeleriyle birlikte bölgeye bu sefer de müslüman Türk akınları başladı. Malazgirt Savaşı’nın sonunda Anadolu’da Türklerin kurduğu Selçuklu Devleti’nde de ana dilleri Türkçe olan Hiristiyan nüfus geçmişte olduğu gibi yaşamlarını sürdürmeye devam etiler.
Türk hiristiyan nüfus yoğun olarak Konya, Karaman, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Aksaray, Yozgat, Tokat, Amasya, Adana, Bursa, Burdur, Isparta, Sivas, Gümüşhane, Samsun gibi kentlerde varlıklarını sürdürdüler. Türk Hiristiyan kimliği Roma, Selçuklu, Karamanoğlu Devleti (Anadolu Türk beylikleri) ve Osmanlı döneminde en parlak günlerini yaşadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi Lozan ile 1923 yılında varlıkları son buldu.
Neden 1923’de Bitti?
1923 hepimizin bildiği gibi Yunanlılarla yapılan Kurtuluş Savaşı’nın sonunda Lozan Anlaşması imzalanmıştı. Türkiye’de İstanbul’un dışında yaşayan Ortodoks Hiristiyanların Yunanistan’a gönderilmelerine karar verilmişti. Aynı şekilde Yunanistan’da Batı Trakya bölgesi hariç bütün Müslümanların da Türkiye’ye gönderilmeleri kesinleşmişti. Bu iki ülke arasında tamamen din temelli mübadelenin hayata geçirilmesini de İngiliz temsilci Lord Curzon takip etmişti. Bu mübadeleden sadece Atatürk tarafından “Baba Eftim memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir.” Sözleriyle taltif edilen Papa Eftim ile yakın çevresi muaf tutulmuşlardı.
Papa Eftim de Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nın en kritik zamanlarında özellikle Türk Hiristiyanların, Yunanistan’ın yanında yer almalarını önleyen şu sözleriyle tarihe geçecekti: “Düşmanlarımızın her şeyi var. Bizim ise göğsümüzde imanımız var. Mutlaka kazanacağız. Yaşasın Muzaffer Türk Ordusu.”
Peki Papa Eftim Kimdir?
Kayseri Zincirdere’de Ortodoks Hiristiyan inancının en önemli eğitim merkezlerinden “Ioannis Prodromos Manastırı” bulunmaktadır. Burada üst düzey dini mevkilere gelecek öğrenciler yetiştirilir. Bu öğrenciler arasında Akdağmadeni doğumlu ve ana dili Türkçe olan Pavlos, “97.sırada Pan.Karahisaridis Akdağmadenli’’ adıyla kayıtlıdır, dönemin önemli din hocalarından Arista’nın 1897-98 tarihlerinde de öğrencisi olmuştur. “Papa Eftim” dini rütbeyle birlikte aldığı ruhani ismidir. Asıl adı Pavlos Karahisaridis’dir. 1884 yılında Yozgat Akdağmadeni’nde doğmuştur. İlk öğreniminden sonra Ankara’da ailesiyle birlikte manifaturacılık yaptı. Osmanlı’da hiristiyan dünyasının en önemli mevkilerinden kabul edilen manastırda daha sonra dini eğitim almaya yöneldi. Ardından da 1912 yılında Diyakos, 1915 yılında da Papaz olarak Akdağmadeni’ne atandı.
Ne var ki aynı dönemde Osmanlı’nın bitişini sağlayan 1.Dünya savaşı kaybedilmişti. Ardından da Yunanistan ile Türkiye arasında Kurtuluş Savaşı dönemleri başlamıştı. İşte burada karşımıza çok farklı bir Eftim çıkıyor. Tesadüfen Atatürk’le bir araya gelen Papa Eftim, Türkler’in yanında yer alıyor. Hatta 23 Nisan 1920’de Ankara’da ilk TBMM’nin açılış duasını okuyan din adamaları arasında Papa Eftim’de yer alıyor. Kurtuluş Savaşı’nda “Umum Anadolu Türk Ortodoksları Cemaatleri” olarak görevlendiriliyorlar. Anadolu’nun gerçek sahiplerinin Türkler olduğu ve Türkler’in bir kısmının da Hiristiyan oldukları gerçeğini halka açıklayarak ilk mücadeleyi başlatıyorlar. Anadolu’da ki hiristiyanlara katliamlar yapıldığı yönündeki kara propagandaları açığa çıkartmak için var gücüyle çalışıyor. Aynı zamanda Yunanistan’ın Anadolu’da yaşayan zengin hiristiyanlardan zorla ya da gönüllü yardım almalarını arkadaşlarıyla birlikte önlüyorlar. 1922 yılında Türk kökenli hiristiyanların en fazla yaşadıkları Kapadokya bölgesinde tura çıkıyorlar. Hem Kurtuluş Savaşı için yardım topluyorlar hem de bağımsız Türk Ortodoks Kiliseleri projesini cemaatlerine anlatıyorlar. Gittikleri her yerde Türk ordusunu ve Kurtuluş Savaşı mücadelesini öven coşkulu konuşmalar yapıyorlar. Bu geziler sırasında Atatürk’ün kendisine hediye ettiği kalpağı ise yanından ayırmıyordu.
Sonunda yapılan bütün mücadeleler meyvesini verecek. “Türkler, bitti” denildiği anda Yunanlılar karşısında Kurtuluş Savaşı kazanılacaktı. Ardından da Lozan Anlaşması’yla 1.Dünya Savaşı’nı ağır yenilgiyle bitiren Osmanlı’nın yerine yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulacaktı.
Ancak Türk halkının yeniden doğuşu olan güzel gelişmeler Türk Patrikliğinin merkezinin de Kayseri’den İstanbul’a geçmesini beraberinde getirecekti. Atatürk verdiği sözü tutacak:
21 Eylül 1923 yılında İstanbul, Karaköy Galata’da Panayia (Meryem Ana Kilisesi) Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin merkez olacak şekilde çalışmalarını başlatacaktı. Patrik olarak da Papa Eftim atanacaktı. Fakat hiçbir şey planlandığı gibi gitmeyecek. Lozan Anlaşması’nda Türk kökenli Hiristiyan Ortodokslar’da Yunanistan’a mübadele kapsamında gönderileceklerdi. Böylece Anadolu’da bilinen tarihleri 7.yy’a kadar uzanan Hiristiyan Ortodoks Türk topluluğunun varlığı Türkiye’de tamamen sona erecekti.
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan soyadı kanununa göre Papa Eftim’de Türkçe ad ve soyad alacak. Pavlos Karahisaridis iken Zeki Erenerol olacaktı. 1968 yılında vefat edecek. Ancak bu tarihe kadar da cemaatsiz kalan bir kilisenin patriği olacaktı. Vefatının ardından Türk Ortodoks Kilisesi’ne patrik olarak oğulları Selçuk ile Dr.Turgut Erenerol geçecekti. Bugün ise aynı aileden Selçuk’un oğlu olan torunu Paşa Erenerol, sembolik olarak ruhani görevi yerine getirecekti.
Türk Ortodoks Patrikliği Kavramı Gökten Zembille mi İndi?
Biz, olayların tarihini ve geçmişini pek bilmediğimiz için neden sonuç ilişkisini çoğu zaman yanlış kuruyoruz. Bu yüzden etrafta gezdirilen fısıltı gazetelerinin çoğu zaman amaçlarına isteyerek ya da bilmeyerek alet olabiliyoruz. Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni tahmin etiğiniz gibi kurulduğu ilk andan itibaren kabullenemeyen en büyük güç İstanbul’da bulunan Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi olacaktı. 1923 yılından beri kabullenilmeyen değişik zamanlarda gerek Türk hükümetleri gerekse Rum patrikliği tarafından çeşitli kısıtlamalara ve baskılara maruz bırakılan Türk Ortodoks Patrikhanesi peki bir anda Atatürk ve Papa Eftim tarafından gökten zembille mi indirilerek hayatımıza sokulmuştu?
Elbette ki HAYIR. Anadolu’da bağımsız bir Türk Ortodoks Patrikliği kurma fikrinin kökeni Osmanlı döneminden beri canlı tutulan bir düşünceydi.
Nasıl mı?
Anadolu da yaşayan ve ana dili Türkçe olan hıristiyanların ileri gelenleri 20 Kasım 1903 yılında Osmanlı Sultanı Abdülaziz’e gönderdikleri mektupta milli bir Türk Kilisesi’nin kurulmasını isteyeceklerdi. Anadolu’da yaşayan ve anadili Türkçe olan hiristiyanların, Türk kökenli olduklarından bahsedilecek, Balkanlar’da Osmanlı’ya karşı bağımsızlığını kazanan Sırplar’ın, Yunanlılar’ın ve Arnavutlar’ın kendi patrikhanelerini kurmaları örnek gösterilecekti. Osmanlı’da başlayan milliyetçilik akımları neticesinde ayrılan her topluluğun kendi milli patrikliğini de kurması çıkış noktaları olacaktı. Bunun için Anadolu’da Kayseri merkezli Türk Hıristiyanları için de bağımsız bir patrikhane kurulması talep edilecekti. Aslında bu talep, Fener Rum Patrikhanesi’nden Türk Ortodoks Hiristiyanların açıkça ayrılma isteğiydi. Nitekim temeli 1900’lerde atılan bu fikri Mustafa Kemal Atatürk ile Papa Eftim oldukça değişik şartlarda 1922’de ilk Kayseri’de hayata geçireceklerdi. Ardından da Anadolu’da bütün hiristiyanların etnik kimliklerine bakılmadan Yunanistan’a gönderilmesi üzerine cemaatsiz kalan bu patriklik İstanbul’a nakledilecekti.
Ne var ki geçmiş tarihi canlı tutmak, geleceği de şekillendirecek güç merkezlerinden olabilmesi umuduyla kurulan Türk Patrikhanesi, Atatürk’ün ölümünün ardından kimsesiz kalacaktı. Daha sonra yönetime gelen bütün hükümetler tarafından adeta yok hükmünde sayılacaklardı. Hatta Türkiye’nin en doğal hakkı olan kendi bağımsız kiliselerini kurma özgürlüğüne dahi hiç saygı duymayan kesimlerce de saldırıların merkezine konulacaktı.
Sonuçta neredeyse Erenerol ailesi dışında cemaatsiz ve sahipsiz kalan Patrikhane, yıkılmak üzere olan değerli vakfiyeleriyle birlikte günümüzde de zamana direnmeye devam ediyor.
ATATÜRK’ÜN ANADOLU TÜRK HİRİSTİYAN MİRASININ YAŞATILMASI İÇİN ARDINDA BIRAKTIĞI VAKFİYEDE NELER Mİ VAR?
Anadolu’da Türk Hiristiyan varlığını sürdürmesi, yaşatması ve kültürü canlı tutması için kurulan Patrikliğe, çeşitli vakfiyeler ile belli başlı üç önemli kilise bağlandı. Bugün güçlükle ayakta duran ve Atatürk tarafından bağışlanan vakfiyeler şunlardan oluşmaktadır:
1-AZİZ NİKOLA KİLİSESİ (YANDI-YIKILMAK ÜZERE)
KONUM:Galata’da Karaköy ile Tophane arasındadır. Doğuda Karatavuk sk. Kuzeyde Hoca Tahsin sk. Güneyde Galata Mumhane cd. İle çevrilmiştir.
TARİHÇE: Galata’daki Hagios Nikolaos Kilisesi 1583 yılında yapılmıştır. 1834 yılında tamir ediliyor. Denizcilerin koruyucusu olduğuna inanılan kilise Karaköy’de daha çok Rus gemicilerin ibadet için tercih ettiği yerlerden. Türk Ortodoks Patrikliği’ne vakfiyeleriyle birlikte geçtikten sonra Selçuk Erenerol döneminde restore ediliyor. Ancak açılışının yapılmasına günler kala bilinmeyen bir nedenle Kilise yanıyor. O gün bugündür kilise yanık ve yıkık halde restore edilmeyi bekliyor.
2-GALATA PANAGİA KİLİSESİ (KARA MERYEM ANA KİLİSESİ)
KONUM:Galata Karaköy Ali Paşa Değirmeni Sk. No.2 Galata bölgesinde Karaköy ile Tophane arasındadır. Doğuda Kara Ali Kaptan sk. Batıda Akçe sk. Kuzeyde Ali Paşa Değirmeni sk. Güneyde Galata Mumhane cd. ile çevrelenmiştir.
TARİHÇESİ : Bugün Türk Ortodoks Başpiskoposluğu yönetim merkezi olarak kullanılan kilise 1475 yılında ibadete açılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Rusya’da Keffe bölgesinden gelen Hıristiyan nüfusun ibadet ihtiyacı için yaptırılmıştır. Gelenlerin çoğunluğunun da Hazar bölgesinde yaşayan Hiristiyan Türk grupları olduğu iddia edilmektedir. Tarihi kilise binasının 1840 yılında kapsamlı bir restorasyonu yapılmış. Bağışçıları arasında Osmanlı’da yaşayan Türk hiristiyanları bulunmaktaydı.
Kitabesinde şunlar yazılıdır:
“Şu tanrısal ve kutsal kilise güçlü padişah Sultan Abdülmecit zamanında IV.Anthimos’un patrikliği sırasında 1840 yılında tamir edildi. Burası Tanrı’nın dua evidir. Kindar kimse girmesin buraya. Kutsanacağı yerde lanetlenmesin. İsa’yı ele veren Yahuda gibi 1840.”
3-GALATA IOANNES PRODROMOS KİLİSESİ –AZİZ YUHANNA KİLİSESİ (BUGÜN İSTANBUL SÜRYANİ CEMAATİ TARAFINDAN KULLANILIYOR. ANCAK KİLİSENİN MÜLKİYETİ TÜRK ORTODOKS PATRİKLİĞİ’NE AİTTİR. Bu kilisenin de tapusu Atatürk tarafından Türk Devleti’ne kaydedilmiştir. Süryanilerin el koyması, kiliseyi boşaltmaması gibi bir durumun resmiyete akıllara bile gelmemesi gerekiyor…)
KONUM: Galata Karaköy ile Tophane arasındadır. Doğuda Sakızcılar sk. Batıda Vekilharç sokak, kuzeyde Kemeraltı cd., güneyde Necatibey cd. ile çevrelenmiştir.
TARİHÇE: Galata’da bulunan ve günümüzde Süryaniler’in ibadetinde olan bu kilise 1583 yılında yapılmıştır. 1696 yılında yandıktan sonra 1699 yılında yeniden yapılarak ibadete açıldı. Yenilendikten sonra kilise Sakızlı Rumların eline geçiyor. Bu tarihten itibaren de Sakızlı Rumların yönetiminde kalıyor kilise. Özellikle Osmanlı döneminde her cemaatin toplandıkları kiliseleri farklıydı. Kiliseler o cemaatle anılırlardı. Burası da Sakız Adalı Rumların kendilerine ibadet için merkez yaptıkları kiliselerden birisiydi. Kiliselerini çok seven Sakız Rumları bu durumu Kitabeye de yansıtmışlardır.
Kitabe de şunları yazılıdır:
“Ey tanrım sana inananların dayanağını dayanıklı kıl, bu saygıdeğer görkemli ev, İsa’yı seven Sakızlıların parasıyla temelden inşa edildi.”
Belki Türk Hiristiyan cemaat kalmaması belki de Atatürk’ün ömrünün vefa etmemesi nedeniyle olsa gerek mezar ve okul gibi alanların tahsisi cemaat adına yapılmamıştır. Erenerollar’da Fener Rum Ortodoks Patrikliği’ne ait kabristanları kullanmaktadırlar.
DERLEYEN:NURTEN ERTUL
Kaynaklar:
-Zincidere’deki Ioannis Prodromos Monastiri-İz Düşü Anadolu Derneği Yayınları
-Elveda Kapadokya-Nurten Ertul
-Karamanlı Yazınsal Mirasının Ocaklarında Madencilik-Evangelia Balta
-Papa Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi-Erol Cihangir